Hayat Kısa Kuşlar Uçuyor..

Hayat Kısa Kuşlar Uçuyor..

27 Mart 2020 Cuma

Yarım Asır



Çocukken kardeşimle evcilik oynarken, arada bir birbirimizin isimlerimizin arkasına “teyze” kelimesini eklerdik; “Özlem teyzeee” gibi. Çok uzak gelirdi o zamanlar. Sanırım onlu yaşlardaydık. 18 olmayı hayal ederdik. 18 olunca dünya bambaşka olacaktı ve biz büyümüş olacaktık.
18 olduğumda hayat bana çok başka şeyler sundu. Gerçekleşen hayallerim değildi belki ama bu gün “Özlem” olmama sebep olan merdivenlerin başıydı.
Şimdi geriye baktığımda neleri hatırlayıp neleri hatırlamadığımı düşünüyorum. Buradayım, yarım asırlık olmuşum ve tek hissettiğim şey hayatın uzun görünmesine rağmen zamanın ne çabuk geçtiğidir.
Bu ömrün içine kaç başbakan, kaç darbe, kaç cumhurbaşkanı sığdı diye anlatmayacağım elbet, çok klişe olur. Benim hayatım akarken hepiniz de bu zamanın paralelliği içinde şahitlik ettiniz tabi ki. Ne gerek var he mi?
Ama bugün benim doğum günüm! 28 Mart 1970, sallantılı bir gecenin içinde, “löküs” ışığında doğan bir çocuğun hikâyesinin başlangıcı. Oturup size şimdi hayat hikâyemi anlatacak değilim ki çoğunuz zaten buna şahit!
Son zamanlarda tek sorguladığım şey; karmam da nasıl bir günah vardı ki ben bu tarihe tanıklık ediyorum? Cevabını buldum mu? Bilmiyorum!..
Ankesörlü, jetonlu zamanlardan kaydırmalı cep telefonu teknolojisine geçtik ve sanki hep vardı gibi davranışlarımız beni halen çok şaşırtıyor. Neyse…
Yarım asırlık doğum günümü kutlamanın, ellinci yaşıma girmenin keyfini çıkartmayı çok başka türlü hayal ediyorken, hayat bizi bir yerde duraklattı. Mini minnacık bir virüs dünyayı kasıp kavururken benim doğum günümü nasıl kutlayacağımın bir önemi kalmadı… İnanın ki kalmadı! Başka yaşamlar var olma savaşı verirken, hayatın her gününün aslında bir armağan olduğunu uzun zaman önce kavramıştım da, bu sefer fena ders verdi.
Hepimiz bir karmaşa ve kargaşanın içindeyiz. Endişelerimiz, kaygılarımız eşit ve hepimiz yaşamak istiyoruz. Bütün dünyanın refleksi bu yönde ve buna şahitlik etmek her ne kadar yorduysa da bir o kadar heyecan veriyor. Eee! Elbette koç burcu olmanın verdiği lütufla bu heyecanı es geçemeyeceğim.
Heyecan niye? Sevgili virüs, canım Corona ya da Covid 19 bir mesaj vermek istiyor. Hepimizin o mesajı nasıl aldığına bağlı ama şuna inanıyorum ki o “eşitliği” savunuyor ve “bi dur!” diyor.
Dünya gümbür gümbür değişiyor… Endişeyle, kaygıyla, korkuyla…  Burada gözlemlediğim tek şey, güçlü olan kazanacak! Güç? Para, pul, sırça köşkler, saraylar, hanlar mı?  Sanmıyorum…
Güç, bana göre, sevgi, dayanışma, küskünlüklerinle her şeye rağmen baş etme. Zorlanmıyor muyum? Hem de nasıl? Elli yıllık ömrümde sevgiyle birlikte bir o kadar da kırıldım. En az sizin kadar, en çok sizin kadar… Herkesin hikâyesi en fazla kendi kadar…
Bu yolculukta çok insan geldi ve gitti. Hepsi dostum, arkadaşım oldu. Süresi dolan gitti, kimisi kaldığı yerden devam etti, kimisi sağlam kaldı ve yenileri geldi. Hepsinin bir katkısı oldu. Müteşekkirim hepsine…
Hayal kurdum hep. Hep hayallerim vardı bir kenarda. Hiç vazgeçmedim ve şimdi bakıyorum çoğu gerçekleşmiş aslında.
Mesleki anlamda kendimce zirvemi yakaladım ve hiç hırsım olmadı. Doydum, günü geldi ayrıldım, aklımda bir acaba kalmadı.
Kızımla anne-kız olmanın ötesinde, çok iyi arkadaş olduk. Zaman zaman çatışsak da o çatışmalar bize çok şey kattı ve ben onunla gurur duyuyorum…
Gençken aşkın hayalini kurarken, aşk beni kırklı yaşlarımda yakaladı. Çok geç mi acaba derken her gün bambaşka bir huzur ve sevgi yansımasını yaşamak bir ömre bedel…
Kısaca, dünya şimdi minnacık bir virüsle baş etmeye çalışırken ben yine de her şeye müteşekkirim. Şükür içindeyim. Her şey yeterli! Güneş her şeye rağmen doğuyor ve bu günler de geçecek… Ve ben ileride “laaa bu da benim yarım asırlık zamanıma denk geldi” diyeceğim. Torunlarıma anlatacağım…
Bir bahçemiz var, doğanın armağanlarıyla dolu. Salyangozlar yağmurdan sonra ortaya çıkıyor ve ben onları takip ediyorum, geriye bıraktıkları o sümüksü yolu. Geçen yılki fesleğenin tohumlarından yine nasıl yeni fesleğen olduğunu, nanenin kokusunu tekrar keşfediyorum. Latinlerim, galalarım baharı müjdeliyor… Gece oluyor, bir gök kubbe var ki ışıl ışıl…
Hayat devam edecek… Umudunu yitirme güzel dostum, umutsuzluğa kapılma… Madem geldik elbet hepimizin bir sebebi ve hayata anlamlı bir dokunuşu olacaktır. Kaldı ki, hayatı sindirdiysek her günümüz bir dokunuştan ibaret.
Hayatıma dokunduğunuz için, yolumdan geçtiğiniz için, dünyaya gelmem için kanal olan annemle babama ve hepinize teşekkür ediyorum…
Nice yıllara! İyi ki doğdum!




2 yorum: