Hayat Kısa Kuşlar Uçuyor..

Hayat Kısa Kuşlar Uçuyor..

23 Temmuz 2015 Perşembe

İçimde nicedir bombalar patlıyor!




Aklım karmakarışık! Görüntüler geçiyor gözümün önünden. Uzun zamandır hiç kimsenin keyfi yok doğru dürüst. Günlük mutluluklarımıza tutunup naçizane bir gülüş için çabalıyoruz. Bu çabamız da, Bugün acaba ne olacakCanımız neresinden yanacak?soruları içinde bir iç sıkıntıya dönüşüyor. Yürek kalkımımız dinmiyor bir türlü.
Çok uzak geçmişe gidemiyorum, gitsem de belli başlı kesitler oluşuyor. Uğur Mumcu havaya uçuyor, sinagoglar, banka binaları havaya uçuyor. Hep ölüm haberleri geliyor bir yerlerden. Değişmiyor acının etkisi Ağlayan annelerin yüzü doğuda da batıda da değişmiyor.
Kronolojiyi sıralamakta zorlanıyorum. Ölümler karşılaştırılıp yarıştırılır oluyor. Akan hepimizin kanı. Bu sözleri yazmayıp filme çekecek olsam beynimin içinde meydana gelen kısa devre cızırtısını daha kolay ifade ederdim sanırım…
Sonra başka şeyler oluyor ama hep bir karanlık; soğuk bir ocak sabahı Hrant yüz üstü yere yığılıyor, acı bir anı olarak belleğime kazınıyor.
Sonra yakın geçmişten görüntüler tekrarlanıyor zihnimde: Mehmet’e bir araç çarpıyor, Abdullah başına sert bir darbe alıyor, Ethembaşına aldığı kurşunla meydana boylu boyunca düşüyor, Meden kalekol istemediği için vuruluyor, Ali İsmail sivrisineklerin yaşamasını bile savunurken sokak ortasında hunharca dövülüyor, Ahmet, oyy Ahmet başına gelen gaz kapsülüyle çatıdan düşüyor, Ferit temiz bir dünya istediği için vuruluyor. Ve Berkin, çocuğum, annesi hızlı koşamaz diye ekmek almaya giderken başına aldığı gaz fişeği sonucu yere yığılıyor. Hepsi öldü. Her birinin gidişi içimizde başka bir patlamaya sebep oldu.
Reyhanlı ile Uludere gözümden gitmezken, 6 bin zeytin ağacının feryadı ve Soma’da yer altından gelen iniltilerle, Ermenek’te havasızlıktan ciğeri tıkanmış insanlarımın yerine geçiyorum.Özgecan’ın gözleri ve şiddet sonucu yitirdiğimiz tüm hemcinslerim geliyor aklıma. Kurutulan onca dere, madenlere açılan arazi kıyımları. Daha bundan dört-beş gün önce Cudi’de yanan ormana, çığlığını duyduğum tosbağaya kahrolurken, umuda, yaşama ve yaşatmaya oyuncak taşıyan 32 can havaya uçuyor.
Tüylerim diken, bakışlarım donuk, zaman ve mekân kargaşası içinde bombalar patlıyor içimde. Bağırmak istiyorum, sesim çıkmıyor. Ağlamak istiyorum, gözyaşım akmıyor. Işınlanıp buna sebep olanların yakasına yapışıp tüm öfkemle duvara çarpmak geliyor içimden. Yapamıyorum…
“Umut” diyorum, “barış” diyorum, “başka bir dünya mümkün” diyorum, kimseye duyuramıyorum. Öfke her bir yanımızı, her yerde, kanserli bir hücre gibi sarmış, durup durup birbirimize patlıyoruz. Ruhlarımız hastalanmış, kabullenemiyoruz.
Ben bu satırları yazarken sınırda savaş tamtamları çoktan fitili ateşledi bile. Ölüm haberleri geliyor ardı ardına. İktidar uğruna koca bir ülkeyi ateşe verdiler. Karanlık bir çağın başında gibi duyuyorum kendimi. Yoksa çoktandır içindeydik de ben mi farkında değildim? Bilmiyorum. Hiç bir şey bilmiyorum.
Biz anneler “BARIŞ” dedikçe ne çok akıttılar gözyaşlarımızı. Ne çok ah gönderdik göğe. Ne çok inledi gökyüzü. Hâlâ utanmadılar, hâlâ vicdansızca yaşayabiliyorlar. Faillerin bulunmasını, yargılanmasını istedik, biz istedikçe bizi tutukladılar, tartakladılar.Ne çok bombalar patladı dışımızda ve içimizde. Yetmedi mi?
Hâlâ kavgalar sürüyor, suçlamalar, birbirine bok atmalar…
Şu gerçeği kabul edelim; bu savaş ne benim, ne senin canım kardeşim. Ama akan kan ve ateşin düştüğü her yer bizim!
“Azap yolumuz hayrolsun” diyerek mi arınacağız ve aydınlığa çıkacağız? Bilmiyorum. Tek bildiğim, içimde sürekli patlayan bombalar. 
Öz










21 Mart 2015 Cumartesi

Gökkuşağı;
yağmurla güneşin oynaşı,
yedi rengiyle sevinç veren!
Toprak yağmurla sulandıkça,
baharda yedi renk açan aşk çiçekleri...

Yedi renk; yaşamda ne kadar uyum içinde,
nefesle sevgi dolu,
barış var özlerinde...
Senden ve benden,
istersek eşit bir "Biz" doğurabiliriz,
yedi rengimizle...

Toprağın barışı,
işler sevgiyle özümüze...

Aç kapıyı bahar dolsun yüreğimize!
Öz'ce




6 Mart 2015 Cuma

Elveda




Muhteşem bir bahar sabahı. Güneşin ışığı dağlardan geri yansıyor.Yeşilin bin bir tonu ve aralarında patlamış papatyalar. Kuş cıvıltıları ve pencereme gelen kumrular. Hemen pervaza birkaç dilim ekmek ufalamamla serçeler de üşüştü…

Bu sabah nefes alabiliyorum. Bir gecede hemen bu kadar fark eder mi diye şaşkınım! Yıllardır her sabah uyandığımda hücrelerimin içindeki nikotinin yolculuğunu hissetmemek mümkün değildi. Dilinde paslanmış bir tat, tuhaf üstüne sinmiş bir karanlık ve yorgunluk…

Onunla ben 30 yıl öncesi yatılı okulun koridorlarında arkadaşlarıma gözlemcilik yaparken tanışmıştım. Tabi tuhaf bir çekiciliği ve insanda merak uyandıran bir hali, hatta yasak oluşu da tetikleyiciydi.  Onu içersen birey falan olduğuna inanıyordun, öz güven tavan yapıyordu J Yıllar içinde meğer onda değil bende bir bağımlılık söz konusu olmuş!
Bağımlılık! Sigara bağımlılığı önce çok masum geliyor insana, sonra her yönüyle seni hapsetmiş bir yaşam biçimine dönüştürüyor. Ona zaman ayırabiliyorsun, cebinde paran olmasa bile sırf onu alabilmek için para buluyorsun. Sigara içmeyenlere değil, içenlere saygı duyulması gerektiğine inanıyorsun. Arkadaşlarınla bir yere gittiğinde; aman sigara içilen bölüm olsun diye şartını koyuyorsun! 7 kişi içmiyor ama sen tek kişi olarak onları dumanına mecbur bırakıyorsun! Lan kızım, yaşamında savunduğun şeylerle bu örtüşüyor mu şimdi? Çelişik bir durum var J Hep bir bahanen hazır; onu sevdiğini “sanıyorsun”!

Şimdi diyebilirsiniz bana, insan 30 yıllık yol arkadaşına bu kadar acımasızlık yapar mı diye? Yapar mı yapar! İlişki biterken illa ki kan dökülmeyecek diye bir kural mı var? Kaldı ki bu; ince kağıdın içine sarılmış tütünlü bir mamul! Faydası? Yok! Zararı? Çok! Çeyrek asırı geçen bir anlamlandırma ile yaşadım durdum kendimi kandırarak, eee yeter gaari, anlam biter, sigara gider!

Peki bunca yıldan sonra nasıl karar verdin diyebilirsiniz! Bazen yıllarca uğraşırsın, en sevdiklerin sana bu konuda ikna edici sözler söyler ama olamazsın. Sonra şişeden bir cin çıkar, çok da bir şey söylemeden, bir tane cümle, ışıldayan sihirli bir kelime söyler, etkili oluverir ve  gelir zihninizi kemirmeye başlar. Bu etkili yöntem sonrası her aksi davranış kendinizi aldatmadır… Teslim ol diye bir ses kulağınızın bir kenarındadır artık J İçemezsin o sigarayı, yakıştıramazsın, çelişir durursun…

Böyle oldu işte! Çok yolun başındayım, farkındayım! Çok kararlıyım. Bu yoldan dönmek istemiyorum. İnsan her şeye alışıyor, insan her yere form alabiliyor. İlaçla, terapi ile değil kendime inanarak bunun üstesinden gelmek istiyorum. Sadece 21 gün  alışmaya yetiyor…

Sevgili dostlar, bu yüzden davranışsal bozukluklar gösterecek miyim bilmiyorum! Bu arınış sürecinde her şeyden uzaklaşabilirim, sessizleşebilirim, salyangozumun içine dönebilirim… Lütfen az sabır, her şey daha güzel olacak. Sağlıklı bir Özce’yi istemez misiniz?

Ve sen ince kağıtla sarılmış tütün parçası: Sana hiç başlamamalıydım, oldu bir kere! İçme tercihimi 30 yıldır nasıl kullandıysam, “içmeme” tercihimi bundan böyle kullanacam.

Hiiiç yalvarma, yollar burada ayrılır, E-L-V-E-D-A…..

1 Mart 2015 Pazar


Ölüm vardı yaşamda, zulüm köşe başında...
Dağınık zihinler,
dağınık evler,
dağınık sokaklar,
Şehirler,
Ülkeler,
Dünya...
Hepimiz huzur,
hepimiz barış istiyorduk...
öfkeyi yatıştıramayan,
gurura yeniliyorduk...
Neyin doğrusu,
neyin yanlışı?
Kimin anlayışı,
dağıldı aşk sokak aralarında...
Çöpçüler bile parçaları süpürüp bir araya getiremiyordu...
Ölüm vardı,
Zulüm vardı...
Helalleşmeden kendi kuyumuzda boğuluyorduk...
Öz
(Ben'den biz'e doğru dökülen ...)