HEMŞİREN YOKSA SAĞLIĞIN DA YOK!
Hemşirelik haftasına girerken...
‘Hemşireler Konseyi’ tarafından 1965
yılında kabul edilen ve dilimize de çevrilen “Uluslararası Hemşirelik Andı” der
ki;
Yüklenmiş
olduğum sorumlulukların bilincinde geliştirdiğim anlayış ve becerilerimle
herhangi bir ırk,inanç, renk, siyasal veya sosyal durum ayırımı gözetmeksizin
hastalarıma bakacağıma;
Hayatı
korumak, ızdırabı hafifletmek, sağlığı yüceltmek için gereken her türlü çabayı
göstereceğime;
Bakımım
altındaki hastaların bütün değer ve dini inançlarına saygı duyacağıma;
Bana
bireylerle ilgili olarak verilen tüm bilgileri sağlayacağıma;
Hayatı ya
da sağlığı tehdit edebilecek her türlü girişimden sakına cağıma;
Mesleki
bilgi ve becerilerimi en üst düzeyde tutmaya çalışacağıma;
Sağlık
ekibinin bütün üyeleri ile iş birliği yapacağıma ve onları destekleyeceğime;
Bunların
tümünü yaparken, Uluslararası Hemşirelik Ahlak Yasasısının onurunu korumak için
gerekecek bütün çabaları sarf edeceğime ve hemşireliğin bütünlüğünü
koruyacağıma ant içerim.
Yıl 2013, yine Hemşirelik Haftası,
kutsal(!) haftamız…
Geçen yıl, hatırlayanlarınız olacaktır,
bir not yazmıştım, burukluğumu(zu) anlatan. Bugün, yine bu ekranın başına
geçtim, istedim ki yeni ve güzel bir şeyler anlatayım… Maalesef arkadaşlar,
‘maalesef’ diyorum, çünkü geçen yıldan bu yana çok şey olumlu yöne doğru değil
daha da kötüye gitmiş.Burukluğumuzun ötesinde kronik bir de tükenmişlik
eklenmiş…
Mesleğimiz meslek olarak yerini aldı mı?
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) “Herkese
Sağlık” hedefine ulaşmada hemşirelik ve ebeliği, maliyet etkili hizmet
sunumunda, en önemli güç olarak tanımlıyor. Bu yüzden, artık ebelik ve
hemşirelik mesleği ‘yardımcı’ sağlık hizmeti olmaktan çıkartılarak sağlık
hizmeti sınıfına dahil edilmeli. Bu çalışma hâlâ tamamlanmadı! Ama bunun yanında
19 Nisan 2011’de çıkan Hemşirelik Yönetmeliğinde yapılan iş tanımıyla
hemşirelere çok ciddi sorumluluklar yüklendi, iyice işin içinden çıkılmaz hale
gelindi.Takip ve tedavinin yanı sıra bir yığın kırtasiye işi eklenerek,
hemşireler hemşirelik mesleğini yapamaz hale geldi. Adına performans dedikleri
“PUAN” uğruna iş hayatımıza bir sürü angarya eklendi. Fazla mesailerin sonunda
hata yapma olasılığı katlanarak arttı, bu durum hem hemşirenin hem de hastanın
güvenliğini riske atmakta. Üstelik malpraktis’in hemşireye mal edilmesi de
çabası, tam gün yasası ile doktoru sigortalayan, diğer çalışanlarıysa riskin
içine atan zihniyet, hemşirelik mesleğini yok sayıyor.
Hemşirelik, temel eğitimden, mezuniyet
sonrası eğitime, kendi hizmetlerinin yönetiminden, hizmet içi eğitime, mesleği
düzenleyen yasa ve yönetmeliklere kadar çok ciddi sorunlarla boğuşan, mesleki
deontoloji tüzüğü olmayan, kısaca kendi kendini denetleme ve geliştirme
mekanizmalarının neredeyse tümünden yoksun bir meslek haline geldi.
Kamu hastane birliklerine bağlı hastanelerde başhemşirelikler kaldırıldı,
sağlık bakım hizmet müdürlükleri haline getirildi. Öyle ki bazı hastanelerde bu
görevlere hemşirelik mezunu olmayan kişiler bile atanmış durumda.
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), Sağlık
Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı “Türkiye’de Sağlık
Eğitimi ve Sağlık İnsan gücü Durum Raporu”na göre; Haziran 2010 itibariyle
Türkiye’de toplam 102 bin 564 hemşirenin aktif olarak çalıştığı belirtiliyor.
Hemşirelerin 70 bin 288’i Sağlık Bakanlığı bünyesinde, 15 bin 335’i
üniversitelerde, 16 bin 941’i de özel sağlık kuruluşlarında görev yapıyor.
Ancak, işsiz hemşire sayısı ile ilgili hiçbir veri yok… Özellikle mi
açıklanmamış acaba? En son 2 Kasım 2011 günü çıkarılan 663 Sayılı KHK ile bu
tanımsızlık daha da belirgin hale getirilmiş.Bunun amacı hemşire iş gücü
maliyetini düşürmek olmasın sakın? Avrupa Birliği ülkelerinde 100 bin kişiye
745 hemşire düşüyor, Türkiye’de bu rakam 141… Sağlık sistemimizde, hemşirelik
mesleğinin istihdam içindeki durumu aynen böyle…
Yukarıda bahsettiğim bu veriler
mesleğimizde oluşan ve gün geçtikçe bizleri tükenmişliğe sürükleyen durumlar…
Yaşadığımız en büyük sıkıntılardan biri
de, halen görev yetki ve sorumluluklarımızın belirsiz olması, esnek ve kuralsız
çalıştırılıyor olmamız.Yetkililer, nerede boşluk varsa orada çalıştırıyor
hemşireleri; hemşireler ebelik, ebeler hemşirelik yapıyor pek çok yerde.
Öte yandan, mesleğimizde branşlaşma sürecinde hâlâ sonuçlanmadı,yeterli profesyonel
adımlar bir türlü atılamıyor. Bunun en temel nedeni de yine mesleğimizin halâ
mesleki kimliğini elde edememiş olmasından başka bir şey değil…
· Mesleğimiz
hâlâ ağır ve tehlikeli iş kapsamına alınmamış;
· Şiddetsiz
ve güvenli çalışma koşullarının sağlanmamış;
· Ağırlıklı
olarak bir kadın mesleği olmasından dolayı, çalıştığımız kurumlarda 24 saat
açık kreş ve çocuk bakım evleri yok;
· Erken
emeklilik ve yıpranma hakkımızın verilmemiş;
· Haftalık
çalışma saatlerimiz çoğu zaman 40 saati geçiyor;
· Görev
tanımlarımız net olarak belirlenmemiş ve yasal güvenceye alınmamış;
· Fiili
hizmet zammı kapsamına dahil edilmemiş;
Hepinizin bu maddelere ekleyeceği daha
bir sürü sıkıntısı vardır eminim. Yine de şunu da çok net biliyorum; hepimiz bu
sıkıntıların kaygılarını taşırken, yaşarken nasıl oluyorsa kliniğe, hasta
odasına, ameliyathaneye, yoğun bakıma, acil servise,polikliniğe girdiğimizde,
sorumluluğunu taşıdığımız hastaya “yemin ettiğimiz” biçimde, güven ortamını
sağlayarak, mahremini koruyarak, ayrım yapmaksızın, gizli bir şefkat ve
sevgiyle yaklaşıyoruz… Her şeye rağmen…
İçimizde bu mesleğin sevgisi olmasa
zaten biz, HEMŞİRE olmazdık! Çünkü söz konusu İNSAN, söz konusu SAĞLIK…
Günümüz, haftamız “her şeye rağmen”
kutlu olsun sevgili meslektaşlarım, arkadaşlarım, dostlarım…
Sevgiyle…
Öz’ce
(Mayıs, 2013)